Edward," yumuşakça mırlıdandı.
Rüyasında beni görüyordu.
Ölü, donmuş bir kalp, tekrar atabilir miydi? Benimki atıyor gibiydi...
"Kal," diyerek içini çekti. "Lütfen gitme. Lütfen... gitme."
Rüyasında beni görüyordu, ve bu bir kabus değildi. Rüyasında, onunla kalmamı istiyordu.
Bana akın eden duygularımı isimlendirecek kelimeleri bulmak için çırpındım, ama bu duyguları açıklayacak kadar güçlü hiç bir kelime yoktu. Uzun bir dakika boyunca, içlerinde boğuldum.
Yüzeye çıktığımda, daha önce olduğum adam değildim artık.
Haytım, bitmeyen, değişmeyen bir geceyarısıydı. Benim için hep geceyarısı olmak zorundaydı. O zaman, şimdi, geceyarımın tam ortasında güneşin doğuyor olması, nasıl mümkün olabiliyordu?
İşte beklediğimiz kitap! Ya da elimize ulaşamayacak kitap. Kokusunu içimize çekemeyeceğimiz kitap. Hain hırsızlar yüzünden Stephenie Meyer'da yazma şevki bırakılmayan kitap! Biricik vampirimizin Bella'yı ne kadar çok sevdiğini belki de ilk defa anlayacağımız kitap! İşte bu kitap...
Stephenie Meyer'ın devam etmesini bizi merakımızla boğoşmaya mecbur bırakmamasını temenni ederiz. En iyi dileklerimizle..
Bir vampir.. Bir insana aşık oldu.. Yapmaması gereken şeyler yaptı..
Bu defa Twilight kitabındaki yani ilk kitap Alacakaranlık'taki herşey Edward'ın ağzından anlatılıyor...
Onun için hayat..
Sandığınızdan daha zordu...
Zifiri Karanlıkta Doğan Güneş
Bilindiği üzere bu kitap Edward'ın gözünden. Edward hep kendisinin 'karanlıkta olduğunu' düşünüyordu, yani hayatı hiç daha iyiye gitmedi. Şöyle de diyebiliriz ki sürekli geceyarısı olan bir ortamda yaşadı. Ama Bella hayatına girdiğinde, her şeye rağmen dünyasında bir ışık olduğunu farketti. Çünkü, Edward'ın 2. kitapta Bella'yla konuşurken de belirttiği gibi, bella onun için bir tür güneş olmuştu